To keep your marketing strategy as effective as possible, you need to evolve it to complement industry developments. You can’t simply pack long-tailed keywords into your blog posts and landing page copy to have them perform better in Google’s SERPs.
As search engines try to adapt their algorithms to better understand the browsing behaviors of internet users, it becomes more complicated to ensure your strategy is achieving the necessary standards.
Pillar posts are an important element of your SEO strategy. But what are they? Why should you care and how do they fit into your marketing efforts?
Pillar posts or pillar content are essentially blog posts that cover one key topic and help to solidify your authority, and therefore also the reliability of the blogs you produce. Pillar posts focus on solving a legitimate problem that your consumers have. It needs to be well-thought-out and researched content that boosts engagement and will be repeatedly used by visitors.
These pillar posts are the foundation for topic clusters for the rest of your blog content and should cover all the aspects of a topic on a single page. Your cluster articles will then address these separate topics in more detail that will link back to the original pillar post.
For example, you might write a pillar page on marketing for businesses, which you would then link to cluster blogs on email marketing, design trends, consumer engagement, etc. In short, your pillar page should answer questions about a specific topic but leave visitors wanting more, leading them to the cluster pages.
Creating a pillar page
The best way to start your pillar pages is to look at the topics where your brand wants to rank highly. Next, you’ll want to identify any challenges or obstacles that consumers may face when approaching that topic. You can then identify pillar pages to address these areas and then create more specific blog titles to go into further detail and guide your website traffic through your site.
Pillar pages should answer any question or query a searcher might have about a topic – which will make them want to click on your pillar page when they enter a Google search term that your page ranks for. Then, they’ll click into your pillar page to get the answers to their questions, which will link out to more specific pieces of cluster content hyperlinked on the pillar page.
REFERENCES: IFP (Insights For Professionals) 18.04.2018
Geçen süre zarfında, Stratejik İK’nın global piyasalardaki öneminin her geçen gün daha da arttığı görülüyor. Bunun yanında, global piyasaların öncü oyuncularından olan global şirketlerin Stratejik İK’nın fonksiyonları arasından kadrolamaya odaklanmış olmaları dikkat çekiyor. Doğru ve etkin kadrolama stratejileri belirleyen ve bu stratejileri başarıyla uygulayan global şirketler emsallerine kıyasla fark yaratıyorlar. Acaba global şirketler kadrolama stratejilerini belirlerken bilimsel yöntemler kullanıyorlar mı? Global şirketlerdeki kadrolama çalışmalarına esas teşkil edecek ideal bir stratejik karar verme modeli olabilir mi?
Uzun zamandır gerek iş dünyasının gerekse akademik camianın ilgisini çekebileceğini düşündüğüm bu gibi sorulara cevap arayan çalışmalar yapıyorum. Türkçe literatürde hemen hemen hiç ele alınmamış bu konuyu, Global Şirketlerde Kadrolama Stratejileri isimli yeni kitabımda enine boyuna inceleme fırsatı buldum. Böylelikle hem yazıma katkı sağlamaya hem de reel sektöre faydalı olabilecek bir kaynak ortaya koymaya çalıştım. Her ne kadar ülkemizde kaynak kitapların (maalesef) çok fazla rağbet görmediğini biliyor olsam da araştırmalarım esnasında şirketlerin üst düzey yöneticileri ile yaptığım görüşmelerden elde ettiğim motivasyon, beni bu kitabı kaleme alma konusunda cesaretlendirdi.
Bu kitap ile çok disiplinli yaklaşımı esas alarak, Uluslararası İşletmecilik, Uluslararası İnsan Kaynakları Yönetimi ve Yöneylem Araştırması alanlarını bir araya getirmiş oldum. Ayrıca, son yıllarda yurt dışındaki şirketlerde ve yabancı literatürde hayli revaçta olan Expat Yönetimi, Global Yetenek Yönetimi, Kültürlerarası Yönetim, Global Mobilite ve Global Kadrolama gibi alanlara değinmeye özellikle gayret gösterdim.
Jim Collins’in “En değerli varlığınız işgörenleriniz değil, doğru işgörenlerinizdir.”sözü aslında konuyu özetliyor. İşletmelerde; İK planlaması, aday temini ve işgören seçimi aşamalarından oluşan kadrolama, kanımca en hassas İK faaliyetlerinden biri. İşe alınacak “doğru” işgören için planlama yapmak, onu temin etmek ve seçmek için önceden belirlenecek kadrolama stratejileri de işletmeler için hayati önemi haiz.
Şirketler çokuluslulaştıkça veya globalleştikçe kadrolama stratejilerini belirlemek ve uygulamak doğal olarak güçleşiyor. Bu noktada, bilimsel temellere dayanan, esnek ve dinamik kadrolama modellerinin kullanılıyor olması şirketlere önemli avantajlar sağlıyor. Peter Drucker’ın “Ölçemediğiniz şeyi yönetemezsiniz.” sözü burada devreye giriyor. Kadrolama modeline girdi sağlayacak verilerin, çeşitli yöntemler (Örneğin İK analitiği) kullanılarak önceden biliniyor olması (veya en azından tahmin ediliyor olması) ve modelin sağlıklı bir şekilde işletiliyor olması gerekir. Modelin çıktılarının etkinlikle analiz edilmesi ve işletme stratejileri ile uyumlu olacak şekilde hayata geçirilmesi gerekir. Bu tarz modeller, kariyer ve yedekleme planlaması çalışmalarında da şirketlere büyük kolaylıklar sağlayacaktır.
“Plansız bir hedef sadece bir arzudur.” (Antoine de Saint-Exupery)
A strategic plan is a roadmap to grow your business.
Section
1: Executive Summary
The Executive Summary is important since it will help
other key constituents, such as employees, advisors, and investors, quickly
understand and support your plan.
Section
2: Elevator Pitch
An elevator pitch is a brief description of your
business. Your elevator pitch is included in your strategic plan since it’s key
to your business’ success, and often times should be updated annually.
Section
3: Company Mission Statement
Your company mission statement explains what your
business is trying to achieve.You see,
for internal decision-making, your mission statement guides employees to make
the right decisions; decisions that are in line with helping the company
achieve its mission.
Section
4: SWOT
The reason to include a SWOT analysis (analysis of your Strengths,
Weaknesses, Opportunities and Threats) in your Strategic Plan is to help you
determine the best opportunities to pursue to achieve your growth goals.
Section
5: Goals
Setting and achieving goals is the hallmark of successful
companies and is a critical element of your strategic plan.
They key is to first identify your 5 year or long-term
goals. Next, identify your one-year goals; that is, what you must achieve in
the next year for it to be successful and to put your company on the right
trajectory to achieving your 5 year goals.
Section
6: Key Performance Indicators (KPIs)
Great businesses understand their metrics and KPIs. By
tracking your KPIs, you know exactly how your business is performing and can
adjust as needed.
Yapay Zeka stratejiyi nasıl değiştirecek? Bu, kurumsal
yöneticiler tarafından bize çok sık sorulan ve cevaplanması çok da kolay
olmayan bir soru. Yapay Zeka, temel olarak, bir öngörü teknolojisi.
İktisat teorisi gereğince, Yapay Zeka alanındaki gelişmeler öngörüyü daha ucuz
bir hale getirdikçe, biz öngörüyü daha sık ve yaygın bir şekilde kullanacağız
ve insan muhakemesi gibi öngörüyü tamamlayan
faktörlerin değeri artacak. Peki tüm bunlar, strateji için ne anlama geliyor?
Burada, bu soruyu cevaplamak için kullanmakta olduğumuz bir
düşünce deneyi var. Çoğu insan, Amazon’dan alışveriş yapmaya aşinadır. Online
perakendecilerin çoğunda olduğu gibi, internet sitelerini ziyaret edersiniz,
ürünleri araştırırsınız, onları ödemek üzere sepetinize yerleştirirsiniz ve
daha sonra Amazon onları size kargolar. Şu anda Amazon’un iş modeli, önce
alışveriş sonra kargolamadır.
Alışveriş yapanların çoğu, alışveriş yaparken, Amazon’un tavsiye
motorunu fark etmiştir. Bu tavsiye motoru, Yapay Zeka’nın sizin almak
isteyeceğinizi öngördüğü ürün önerilerini teklif eder. Şu anda, Amazon’un Yapay
Zekası, teklif için milyonlarca ürünü hesaba katarak çok da fena olmayan bir iş
yapıyor. Ancak mükemmelden çok uzaklar. Bizim örneğimizde, Yapay Zeka, almak
istediklerimizi yüzde 5 oranında kesin olarak tahmin ediyor. Diğer bir deyişle,
tavsiye edilen 20 üründen birini gerçekten satın alıyoruz. Hiç fena değil!
Şimdi düşünce deneyine geçelim. Amazon’un Yapay Zekasının, bizim
hakkımızda daha çok bilgi topladığını düşünün: Internet sitelerindeki araştırma
ve satın alma davranışlarımıza ek olarak, sosyal medyayı da içerecek şekilde
çevrimiçi ve Whole Foods’taki satın alma davranışlarımızı içerecek çevrimdışı
verileri de toplayacak. Sadece ne alacağımızı değil, mağazaya ne zaman
gideceğimizi, hangi bölgede alışveriş yapacağımızı, nasıl ödeyeceğimizi ve daha
fazlasını bilecek.
Yapay Zekanın bu verileri öngörülerini geliştirmek için
kullandığını düşünün. Bu tarz bir gelişmeyi bir hoparlörün ses kadranını
çevirmeye benzetebiliriz. Ama ses yerine Yapay Zekanın öngörü doğruluğunu
yukarıya çeviriyorsunuz. Veri bilimcileri, mühendisler ve motor öğrenme
uzmanları, öngörü motorunun doğruluğunu çevirmek için bıkmadan yorulmadan
çalışmaya devam ettikçe Amazon’un stratejilerinde ne gibi değişiklikler olacak?
Bir noktada, kadranı çevirdikçe, Yapay Zekanın öngörü doğruluğu
öyle bir eşiği geçiyor ki Amazon’un iş modelinde değişiklik yapması Amazon’un
yararına oluyor. Öngörü o kadar yeterli bir şekilde doğru oluyor ki, Yapay
Zekanın alacağınızı öngördüğü ürünleri daha siz sipariş etmeden kargolaması
Amazon için daha kârlı bir hale geliyor. Amazon, almak isteyeceğinizi öngördüğü
kutularca ürünü her hafta size gönderecek ve daha sonra siz kendi evinizin
rahatlık ve uygunluğunda, teslim aldığınız kutulardan kalmasını istediğiniz
ürünleri seçerek alışverişinizi yapacaksınız.
Bu yaklaşım Amazon’a iki fayda sağlıyor. İlk olarak, siz
ürünleri başka bir yerden almadan ürünler uygun bir şekilde evinize geldiği
için rakip perakendecilerden bu ürünleri satın alma olasılığınız daha da
düşüyor. İkincisi, öngörüsel kargolama, satın almayı düşündüğünüz ancak
etrafınızda bulamadığınız ürünleri satın almanız için sizi dürtüyor. İki
durumda da Amazon’un cüzdanına yüksek bir pay girecek. Öngörü kadranını yeteri
kadar çevirmek, Amazon’un “önce alışveriş sonra kargolama” olan iş modelini
“önce kargolama sonra alışveriş” modeline dönüştürecek.
Elbette, alışveriş yapanlar istemedikleri ürünleri geri
çevirmenin güçlüğüyle uğraşmak istemeyebilir. Bu yüzden, ürün geri dönüşleri
için gerekli olacak, müşterinin istemediği ürünleri uygun bir şekilde
toplayacak teslimat tipi bir kamyon filosu kurmak gibi altyapı işlerine yatırım
yapılabilir.
Peki şayet bu daha iyi bir iş modeliyse, neden Amazon bunu
çoktan gerçekleştirmedi? Belki de üzerinde çalışılıyor olabilir. Ancak bugün
uygulansaydı, döndürülen ürünleri toplamanın ve dağıtmanın maliyeti, büyüyen
cüzdan payından gelen gelir artışına ağır basabilirdi. Örneğin, bugün, bize
gelen ürünlerin yüzde 95’ini geri gönderebilirdik. Bu bizim için rahatsızlık
verici, Amazon için ise çok maliyetli. Öngörü seviyesi, Amazon’un yeni
modelleri benimseyebileceği kadar iyi değil.
Bununla beraber, öngörü doğruluğu yeterince iyi olmadan önce
bile Amazon’un yeni bir strateji benimsediği bir senaryo tahmin edilebiliyor
çünkü şirket bir noktada bu durumun kârlı olacağı beklentisine sahip. Amazon’un
Yapay Zekası, daha yakın zamanda başlayarak, daha fazla veriyi daha çabuk elde edecek ve bu verileri
daha hızlı geliştirecek. Amazon, ne kadar yakın zamanda başlarsa,
rakiplerin yetişmesinin o kadar zor olacağını fark etti. Daha iyi öngörüler
daha çok müşteri çekecek, daha fazla müşteri Yapay Zekayı eğitebilmek için daha
fazla veri üretecek, daha fazla veri daha iyi öngörülere sebep olacak ve bunlar
gibi verimli döngüler üretecek.
Buradaki anahtar içgörü, öngörü motoru kadranını çevirmenin
strateji üzerinde önemli bir etkiye sahip olması. Bu örnekte, Amazon’un “önce
alışveriş sonra kargolama” iş modelini “önce kargolama sonra alışveriş” olarak
değiştirdi, kamyon filolarını içeren bir ürün geri döndürme servisi işleterek
dikey olarak entegre olması için teşvik üretti ve artan dönüşlerden kaynaklanan
ilk hamle avantajı, yatırımın zamanlamasını ivmelendirdi. Tüm bunlar, öngörü
motorundaki tek bir kadran çevirme hareketinden dolayıydı.
Stratejistler, tüm bunların ışığında iki soru ile yüzleşti. İlk
olarak, kendi alanlarında ve uygulamalarında, öngörü motorlarındaki kadranın ne
kadar ve ne hızda döneceğini daha iyi anlamak için yatırım yapmalıydılar.
İkinci olarak, kadranın dönmesi ile alan ekonomisindeki değişimler tarafından
oluşturulacak strateji seçenekleri hakkında, Amazon için düşündüğümüz düşünce
deneyine benzer bir tez geliştirerek, yatırım yapmalılar.
It’s hard to accomplish anything without a plan. Whether
you’re coaching a football team, cooking Thanksgiving dinner, or running a
small business, you need a strategic plan.
A strategic plan looks at all the things your small business
could do and narrows it down to the things it is actually good at doing. A
strategic plan also helps business leaders determine where to spend time, human
capital, and money.
But, how should small businesses approach strategic planning?
There are hundreds of business books dedicated to the topic. We’ve read most of
them. We put the others on our bookshelf just for show.
Developing a
strategic plan might seem like an overwhelming process, but if you break it
down, it’s easy to tackle. Here’s our five-step approach:
1. Determine where you are. This is
harder than is looks. Some people see themselves how they WANT to see
themselves, not how they actually appear to others. Many small businesses get
snared in this same trap.
For an accurate picture of where your business is, conduct
external and internal audits to get a clear understanding of the marketplace,
the competitive environment, and your organization’s competencies (your
real—not perceived—competencies).
2. Identify what’s important. Focus on
where you want to take your organization over time. This sets the direction of
the enterprise over the long term and clearly defines the mission (markets,
customers, products, etc.) and vision (conceptualization of what your
organization’s future should or could be).
From this analysis, you can determine the priority issues—those
issues so significant to the overall well-being of the enterprise that they
require the full and immediate attention of the entire management team. The
strategic plan should focus on these issues.
3. Define what you must achieve. Define the
expected objectives that clearly state what your organization must achieve to
address the priority issues.
4. Determine who is accountable. This is how
you’re going to get to where you want to go. The strategies, action plans, and
budgets are all steps in the process that effectively communicates how you will
allocate time, human capital, and money to address the priority issues and
achieve the defined objectives.
5. Review. Review. Review. It’s not over. It’s
never over. To ensure the plan performs as designed, you must hold regularly
scheduled formal reviews of the process and refine as necessary. We suggest at
least once a quarter.
A strategic plan is a wonderful thing. It can help you take your
small business to places you never thought possible. If you haven’t already
done so, take the time to lay out a strategic plan now. It will help keep your
small business on track and you focused on the future.
Snapchat’in çatı şirketi Snap’in açıklanan 3. Çeyrek finansal
rakamlarından sonra borsada yaşadığı düşüş, Facebook’un özellikle Instagram
üzerinden yürüttüğü ağır rekabetin bir sonucu. Peki nasıl oldu da işler bu
noktaya geldi?
Oysaki her şey
çok güzel başlamıştı...
Ellerinde
inanılmaz çekici bir silah vardı; mahremiyet. Snapchat, onlarca sosyal medya
uygulaması arasından basit ama zekice bir özellikle sivrilmeyi başardı; tekrarı
olmayan, sadece istenilen kişilere gönderilebilen ve en fazla 10 saniyeyle
sınırlı fotoğraf ve video paylaşımı. 2011’de Snapchat adıyla duyurulan
uygulamanın ABD’de başlayan popülaritesi hızla dünyaya yayıldı, 2012 yılında
100 bin kullanıcı barajı çoktan geçilmişti.
Bu başarı,
sosyal medya alandaki süper güç Facebook’un da dikkatini fazlasıyla çekti ve
2012 yılında Snapchat’e rakip bir uygulama olan Poke duyuruldu, ancak uzun süre
hayatta kalamadı. 2013 yılında kullanıcılar günde 150 milyon Snap gönderiyor,
markaların uygulamaya olan ilgisi hızla artıyordu. Aynı yıl uygulamaya
“hikayeler” özelliğinin eklenmesiyle birlikte popülaritesi daha artmış ve
Facebook bu defa rakip bir uygulama çıkarmaya çalışmak yerine doğrudan
Snapchat’i satın almak için 3 milyar dolarlık bir teklif sunmuştu. Snapchat
teklifi reddetti.
Artırılmış
Gerçeklik özelliklerini başarıyla uygulamaya dahil eden ve kullanım
istatistikleri hızla tırmanan Snapchat’i satın almayı başaramayan ve benzer
uygulamalarla da istediği başarıyı yakalayamayan Facebook, rekabetin şeklini
değiştirmeye karar verdi. 2016 yılında Facebook, Instagram ve WhatsApp
uygulamalarına hikayeler özelliğini ekleyen şirket, özellikle Instagram
cephesinde Snapchat’i ciddi ölçüde sarsan bir başarı grafiği yakaladı. 2017
yılında bu rekabetin de gölgesinde, Snap çatı şirketiyle halka arz olan
Snapchat, yaklaşık 24 milyar dolar seviyesinde bir piyasa değerine sahip
olmuştu.
Ancak bu rüya
gibi halka arz, Facebook’un Instagram üzerinden yürüttüğü güçlü rekabet
karşısında giderek kabusa dönüşmüş ve Snap cephesinde bir türlü yatırımcıların
arzuladığı sonuçlar alınamamıştı, an itibarıyla 15,4
milyar dolar seviyesine gerilemişti.
Peki Snap, Instagram ile rekabette hangi
hataları yaptı?
Mevcut durumu
değerlendirdiğimizde, “bugünkü yapısıyla” Snapchat’in Instagram ile rekabeti
kendi lehine çevirebilmesi pek mümkün görünmüyor. Durumun bu noktaya gelmesinde
Snap’in ağırkanlılığının büyük payı var.
Kısaca
değerlendirirsek:
·Snapchat’in kullanıcılarına sunduğu değerin özünde, güçlü ama
basit bir özellik yatıyordu. Paylaşımların geçici süreyle görüntülenebilmesi
güçlü bir özellikti ve kullanıcı tarafında hızlıca karşılık buldu. Ancak öte
yandan basit bir özellikti ve rakipler tarafından çok çabuk kopyalanabilirdi.
Instagram bu özelliği kopyalayarak halihazırda Snapchat’ten güçlü olan
kullanıcı avantajını doğru kullandı.
·Snapchat’in bu rekabet karşısında almaya çalıştığı çözümler
kullanıcı tarafında beklenen etkiyi yaratmadı. Sonuç itibarıyla iki uygulamayı
da kullanan kitle için iki farklı uygulamadan elde edilebilecek faydanın tek
uygulamaya indirilmesi daha çekici geldi. Snapchat’in uygulama tasarımı
tarafındaki dezavantajları (uygulamanın karmaşıklığı, kullanımındaki güçlükler
ve özelliklerinin net anlaşılamayışı) bu algıyı destekledi.
·Uzun vadede rekabeti farklılaştırma adına Snap’in kendini “bir
kamera şirketi” olarak konumlandırma çabası ve bu anlamda çıkardığı ilk
fiziksel ürün olan “Spectacles” gözlüğü başlarda dikkat çekmiş olsa da beklenen
ilgiyi “kısa vadede” görmedi. Hedef kitlenin Snapchat’i kullanım
alışkanlıklarına bir etkisi olmadı.
·Facebook ve Instagram’in markalar için yarattığı sinerji
karşısında Snapchat bir alternatif oluşturmayı başaramadı, şirketin en önemli
gelir kalemi olan uzun vadeli marka anlaşmaları bu durumdan fazlasıyla
etkilendi. Instagram’in markalar için sunduğu güçlü özellikler karşısında
Snapchat bir adım atamadı. Uygulamanın tasarımı, kullanım kolaylığı ve daha
fazla etkileşime imkân tanıması açılarından da Instagram, Snapchat’ten birkaç
adım önde yer aldı.
Uygulama girişimleri için ufak dersler
Bu rekabetten ve
Snap’in yaşadıklarından birçok ders çıkarmak mümkün. Bunlardan ilki, kolay
kopyalanabilir özelliklerle yola çıkan uygulamaların uzun vadede muhakkak
suretle ana özelliğin avantajlarını koruyabilecek ya da farklılaşmayı
sağlayabilecek araçlarla uygulamayı güçlendirmeleri gerekiyor. Bugün WhatsApp’i
piyasada benzer özelliklere sahip birçok rakibinden ayıran bence en önemli
özelliği çevik bir biçimde uygulamanın sürekli olarak iyileştirilmesi ve
kullanıcı ihtiyaçlarının doğru tespit edilerek uygulamanın
zenginleştirilmesidir.